Hafıza Sınırı Var Mı?
27.04.21
Hafıza kartı dolduğunda daha fazla
fotoğraf kaydedemeyen dijital fotoğraf makinelerinin tersine insan beyninin
kaydetme kapasitesi hiç azalmıyor gibidir. Fakat insan beyninin sınırsız
kaydetme yeteneğini algılamak zordur.
Nörologlar uzun süre beynin kapasitesini ölçmeye
çalıştı. Ancak hafızasıyla inanılmaz şeyler başaran insanların bilişsel
becerileri şaşırtıcı sonuçlar sunuyor.
Çoğumuz bir telefon numarasını bile ezberlemekte zorluk
çekeriz, kaldı ki binlerce rakamlı bir sayıyı hatırlayalım. Fakat 24 yaşındaki
üniversite öğrencisi Çinli Çao Lu, 2005’te pi sayısının 67.980 rakamını
ezberleyerek dünya rekoru kırmıştı.
Bazı dahiler ise isimlerden, tarihlere, en ince
detaylı karmaşık görsel bilgilere kadar her şeyi akılda tutabiliyor. Nadiren
sağlıklı insanların bir kazadan sonra bu hale gelmesi de söz konusu olabiliyor.
10 yaşındaki Orlando Serrell, beysbol sopasıyla kafasının sol tarafına aldığı
darbenin ardından sayısız araba plakası ezberlemeye, onlarca yıl öncesine ait
bir tarihin hangi güne denk düştüğünü söylemeye başlamıştı.
Peki nasıl oluyor da bu insanlar ortalama bir beynin
hafıza kapasitesini bu kadar aşabiliyor? Bu olgular insan beyninin gerçek
kapasitesine dair ne anlatıyor?
Beyni eğitmek
Hafıza kapasitemiz beynin fizyolojik yapısına
bağlıdır. Beyin 100 milyar sinir hücresinden (nöron) oluşur. Bunlardan sadece
bir milyarı uzun dönemli hafızada rol oynar; bunlara piramidal hücreler
denir.
Bir nöronun bir birim hafızaya denk düştüğünü
varsayarsak beynimizin tümüyle dolmuş olması gerekirdi. Psikoloji profesörü
Paul Reber, nöron sayısı kadar hafızanın büyük bir kapasite olmadığını ve hemen
dolacağını ifade ediyor.
Bu nedenle araştırmacılar hafızanın nöronlar
arasındaki bağlantılarda oluştuğuna inanıyor. Her nörondan çıkan ağ şeklindeki
bağlantılar binlerce başka sinir hücresine ulaşıyor.
Reber bu şekilde hafıza kapasitesinin büyük bir artış
gösterdiğine, “tonlarca alan” açtığına işaret ediyor.
O halde olağanüstü hafıza kapasitesi olan insanların
beyinleri de mi olağanüstü? Hayır. Pi sayısını ezberleyen Lu gibi insanlar
normal olduklarını, sadece seçili bilgileri hatırlama konusunda beyinlerini
eğittiklerini ifade ediyor.
Hafıza sarayı
ABD Hafıza Şampiyonu Nelson Dellis, bu konuya eğilim
göstermeden önce çok kötü bir hafızası olduğunu, ancak pratik yoluyla durumun
değiştiğini söylüyor. “Birkaç haftalık eğitimin ardından, normal insana
imkansız gelen bir şey yapmaya başlıyorsunuz. Oysa hepimizde var bu yetenek,”
diyor.
Dellis yıllar önce beyin jimnastiğine başladığında bir
deste oyun kağıdının sırasını ezberlemek 20 dakikasını almıştı. Bugünse bu işi
30 saniyede yapıyor. Fakat bunun için günde beş saat hafıza alıştırmaları
yapıyor.
Dellis’in kullandığı sınanmış yöntemlerden biri “hafıza
sarayı” inşa etmek. Bunun için çok iyi bildiği bir yapıyı kafasında
canlandırıyor. Hatırlamak istediği şeyleri birer görüntü olarak düşünüp
hayalindeki kapının yanındaki masaya diziyor. Sonra mutfak masasına geçiyor vs.
“Hayalinizde o yapıya girip oraya bıraktığınız görüntüleri ezberlediğiniz
şeyler olarak dile getiriyorsunuz,” diyor.
Pi sayısı ezbercileri de “hafıza sarayı” ya da bir
sayı dizisini hikayenin bir cümlesine dönüştürme gibi benzer yöntemler
kullanıyor.
Bağlantılı düşünme
Bu hafıza stratejilerinin yaygın başarı göstermesi,
aklına koyarsa herkesin bunu yapabileceği fikrini geliştiriyor. Fakat beyin
jimnastiğine bu kadar uzun zaman ayırmadan yapılabilir mi bu? Sydney
Üniversitesi’nden Allen Snyder bunu hedefliyor. Doğru teknoloji ile “içimizdeki
bilgini” ortaya çıkarmanın mümkün olduğunu söylüyor.
Snyder’e göre insan beyni önemsiz küçük ayrıntılarla
değil, bağlantılı düşünme yoluyla hareket ediyor. “Bütünü
oluşturan parçaların değil, o bütünün farkındayız,” diyor.
Örneğin bir deneyde deneklerden otomobil parçalarından
oluşan bir alışveriş listesini ezberlemelerini istemiş, onlara otomobil
kelimesinden hiç söz etmemiş olmakla birlikte tümü de ona “otomobil” kelimesini
zikretmişti. “Parçaları birleştirip bütünü oluşturdular,” diye açıklıyor Snyder
bu durumu.
Yani duyularımızın beyne ilettiği birçok veri aslında
bilince çıkmıyor. Fakat üstün zekalı insanlarda bu üst düzey bağlantılı düşünme
yanı devreye girmez; böylece sayısız ayrıntıyı hatırlarlar. Örneğin alışveriş
listesini hatırlarken tek tek lambaları, silecekleri, ön camı vs. hatırlarlar;
bunlardan yola çıkarak hemen otomobil bağlantısına sarılmazlar.
Veri indirme hızı
Kafasının sol tarafına aldığı sopa darbesiyle değişime
uğrayan Serrel örneğinden yola çıkan Snyder, bu şekilde sayısız bilgiyi
hatırlamada beynin hangi bölgesinin işlev gördüğünü bulmaya çalıştı. Sol
kulağın üzerindeki ön şakak lobu buna adaydı. Otizmde ve üstün zekalılık
sendromunda, sonradan ortaya çıkan sanatsal becerilere sahip demans
hastalarında bu bölgenin işlevsizleşmesi söz konusuydu.
Snyder deneklerin beyninde bu bölgedeki nöral
aktiviteyi geçici olarak engellediğinde çizim, sayma ve yanlışları bulma
becerilerinde artış görüldüğünü kaydediyor. Bazı araştırmacılar bu verilere
kuşkuyla yaklaşsa da beynin stimüle edilmesi konusuna ilgi giderek
artıyor. Nortwestern Üniversitesi’nden Reber beyinle ilgili şu benzetmeyi
yapıyor: “İnsan hafızasının sınırı bilgisayarın sabit disk kapasitesiyle değil,
veri indirme hızıyla ilgilidir. Sorun beynin dolması değildir; ona gelen bilgi
hızının hafıza sisteminin kaydetme hızından çok daha fazla olmasındadır.”
Beynimiz
Tamamen Dolabilir Mi?
Raflarında en değerli hatıralarımızın ve hayat boyu
edindiğimiz bilginin bulunduğu sonsuz bir kütüphane: Beyin. Beynimiz, son
derece hayranlık uyandıran, büyüleyici bir organdır. Özellikle de modern
dünyayı düşündüğümüzde, her anımızda sayılamayacak kadar çok bilgi
bombardımanına maruz kalırız. Bütün bu bilgiler, bazen farkında olduğumuz bir
süreçle, bazen de farkında bile olmadığımız bir biçimde beynimizde işlenir.
Zamanı en küçük birimlerine ayırsak bile beynimizin maruz kaldığı bu
bombardımanın sınırlarını tahmin etmek oldukça güçtür. Peki, bütün bu bilgi
akışı için beynimizin ulaşacağı bir kapasite sınırı var mıdır? Bir diğer
ifadeyle, beyin tamamen “dolabilir” mi?
Geçmişte yapılan davranışsal çalışmalar, yeni bir şey
öğrenmenin, bir yandan da unutmaya neden olduğunu ortaya koymuştu. Fakat bu
sürecin beyinde nasıl gerçekleştiği ise ancak nörogörüntüleme teknikleri
kullanılan bir araştırma ile ortaya konuldu. Söz konusu bu çalışmada; araştırmacılar,
hali hazırda bildiğimiz bir bilgiye çok benzer bir bilgiyi hatırlamaya
çalıştığımızda beynimizde neler olduğunu gözlemleyebilmek için bazı deneyler
yürüttüler. Burada “benzer bilgi” durumu önemlidir, çünkü benzer
bilgiler mevcut bilgilere müdahale etme eğilimindedir.
Rakip Hafızalar
Yapılan deneylerde, “hedef” bir hafızayı, yani son
derece spesifik bir şeyi, hatırlamaya çalışırken aynı zamanda da “benzer olan” bir
şeyi (söz konusu hafızayla yarış içindeki benzer hafızayı) hatırlamaya
çalıştığımızda beyin aktivitesinde nasıl bir değişiklik ortaya çıktığı
gözlemlendi.
Deney sonucunda, hedef hafıza daha çok hatırlandıkça, ona ilişkin yürütülen
beyin aktivitesinin de arttığı görüldü. Bu sırada da, rakip hafıza için
işletilen beyin aktivitesinin ise eş zamanlı olarak zayıfladığı gözlemlendi. Bu
değişim ise, beynin hafızadan sorumlu kilit bölgelerinden –örneğin,
hipokampusten– ziyade, prefrontal korteks gibi ön beyin bölgelerinde çok daha
belirgindi.
Prefrontal korteksimiz; planlama, karar verme ve hafızanın seçilip geri
çağrılması gibi bir dizi kompleks bilişsel süreçten sorumlu beyin bölgesidir.
Daha kapsamlı araştırmalar, beynimizin bu bölgesinin belirli hafızaların
hatırlanmasında hipokampus ile koordine çalıştığını gösteriyor.
Şöyle ki; hipokampusümüz, bir arama
motoruysa, prefrontal korteksimiz, hangi hafızanın daha ilişkili olduğunu
belirleyen bir filtredir. Bu da iyi bir hafıza için bilginin yalnızca depolanmasının
yeterli olmadığı anlamına gelir. Beyin, aynı zamanda da bilginin benzer –rakip–
parçaları tarafından engellenmeden ilgili bilgiye –hedefe– ulaşabilmelidir.
Gündelik hayatta, unutmak her ne kadar bazen üzücü olsa da aslında bariz
avantajları beraberinde getirir. Şöyle düşünün; diyelim ki; kredi kartınızı
kaybettiniz ve bankayı arayıp eski kartın iptal edilerek size yeni bir kredi
kartı yönlendirilmesi talebinde bulundunuz. Bu gelen yeni kart, size yeni bir
şifre ile gelir. Bu alanda yapılan çalışmalar; yeni şifrenizi hatırlayıp,
kullandığınız her seferde, eskisini yavaş yavaş unuttuğunuzu gösteriyor. Bu
süreç, eski hafızalar tarafından kesintiye uğratılmadan ilgili bilgiye erişimi
güçlendirir ve kolaylaştırır. Pek çoğumuz, eski hafızaların yeni ve ilgili
hafızalara müdahale ettiği o “hayal kırıklığı” anlarını yaşamıştır. Bir yere
gittiniz ve aracınızı, otoparkta bir yere bıraktınız. Bir hafta sonra aynı yere
tekrar gittiniz ve aracınızı yine aynı otoparkta bir yere park ettiniz. Belirli
bir zaman sonra aracınıza geri giderken, geçen hafta park ettiğiniz yere doğru
yönelmeniz muhtemeldir. Özellikle de bu tarz (benzer bilgi ancak yeni bir şeyi
hatırlamaya çalıştığınız) hafızalar, karışmaya yatkın hafızalardır.
Yeni bir bilgi edindiğimizde, beynimiz otomatik olarak ilişkiler oluşturarak bu
şeyi mevcut olan bilgi ile birleştirmeye çalışır. Ve bu bilgiyi hatırlamaya
çalıştığımızda, hem hedef bilgi hem de onun ilişkilendirildiği mevcut, ancak
alakasız bilgi de geri çağrılır.
Geçmişte yapılan araştırmaların büyük bir çoğunluğu, yeni bilgiyi nasıl
öğrendiğimiz ve hatırladığımız üzerine odaklanmıştır. Fakat güncel çalışmalar,
unuttuğumuz koşullara önem vermeye başladı ve bu koşulların önemi de giderek
daha fazla anlam kazanmaya başladı.
Aşırı Anımsama Ve Çabuk Unutma
Yaşadığınız her olayı neredeyse bütün detaylarıyla
hatırlayabildiğinizi düşünün. Bilim kurgu gibi gözükse de, aslında oldukça
gerçek bir durumdur. Aşırı anımsama sendromu (hyperthymestic
syndrome) olarak bilinen bu durumu, pek az sayıdaki insan deneyimler. Bu
kişilere, bir tarih sorarsanız, o gün nerede olduklarını ve ne yaptıklarını
bütün detaylarıyla size anlatabilirler. Her ne kadar pek çoğumuz için oldukça
çekici gibi gözükse de, bu nadir vakaya sahip insanlar sıra dışı olan bu
yetilerini, son derece yıkıcı buluyor.
Vakayı sahip bazı insanlar, sürekli olarak eski anılarıyla birlikte geçmişte
yaşadıklarını bu yüzden de şimdi ve gelecek hakkında düşünme yetilerinden
mahrum kaldıklarını söylüyor. İşte, beynimiz, artık alakalı olmayan ve
gerçekten de doldurulmuş bilgileri yerinden etme mekanizmasına sahip olmasaydı
hepimiz geçmişte yaşıyor olurduk. Spektrumun öteki ucunda ise, bir başka
fenomen bulunuyor: Hızlandırılmış uzun-süreli hafızaların unutulması.
Epilepsi ve beyinde kısmi hasarlar yaşamış hastalarda görülen bu durum; adından
da anlaşılacağı üzere; yeni öğrenilen bilginin çok hızlı bir biçimde, bazen
normale kıyasla birkaç saat içinde unutulması olayıdır.
Vakaya dair, yeni hafızaların güçlendirilmesi ya da uzun süreli hafızaya
transfer edilmesi sürecinde bir sorunla karşılaşıldığı düşünülse de; söz konusu
süreç ve unutmanın bu biçiminin etkisi üzerine yapılan araştırma sayısı çok az.
Alanda yapılan çalışmalar, hatırlama ve unutmanın, bir bozuk paranın iki yüzü
olduğunu ortaya koyuyor. Bir nevi; unutmak, beynimizin, en ilişkili hafızaların
hatırlanmak için sakladığı bir sınıflandırma sürecinin ürünüdür. Normal bir
biçimde unutmak, beynimizin hiçbir zaman tamamen dolu olamayacağını gösteren en
güvenli mekanizmalardan birisidir.