Osmanlı'da Eğitim Anlayışı ve Eğitim Kuruluşları

Osmanlı'da Eğitim Anlayışı ve Eğitim Kuruluşları

20.07.23
20
ALEYNA SEVGEN
ALEYNA SEVGEN
Tüm Yazılar

Osmanlı’da Eğitim Anlayışı ve Eğitim Kuruluşları

 

                                                     Aleyna Sevgen

 

Özet:

Ele alınan makale içerisinde Osmanlı Eğitim Anlayışı’na yönelik bazı incelemeler  yer almıştır. Öncelikle klasik olarak Osmanlı Eğitim anlayışına, buna binaen başta gelen kurumlardan biri olan medreseye ve medresenin detaylı olarak incelemesine ardından  Enderun Mektebi ve de  Sıbyan Mekteplerinden bahsedilmiş olunup, Özellikle 18. Yüzyılda değişen Osmanlı dünyasının eğitim kurumlarının da bundan payını almasıyla değişen, Mahalle mektepleri, Rüştiye, idadilerden ve de  Darülfünun gibi artık batı tipli pozitif ilim öğretilen ve ilk üniversite denilebilecek eğitim kurumunun incelenmesi söz konusu olmuştur. Bununla beraber anlatılmış olan makalede eğitimin sadece ilim öğrenme adına yapılmadığı bunun yansıra içerisine değişen Osmanlı ile beraber askeri alanda da verilen eğitimin ne olduğu batı tipli düzenlemelerin askeri eğitime nasıl yansıdığı hususunda bilgi verilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Eğitim Anlayışı, Medrese, Enderun Mektebi, Rüştiye, İdadi, Dârülfünûn. Batı tipli askeriye eğitim kurumları

 

Abstract:

Some studies on the Ottoman Educational Understanding were included in the article under consideration. First of all, the classical Ottoman understanding of education, the madrasa, which is one of the leading institutions based on this, and after a detailed examination of the Madrasah, the Enderun School, the Sıbyan Schools were mentioned, especially in the 18th century. With the educational institutions of the Ottoman world, which have changed in the century, taking their share from this, there has been a study of the educational institution such as neighborhood schools, Rüştiye( junior high school) idadi(High school) and Darü'l-funun, (Universty) which is now taught western-type positive science and can be called the first university. However, in the article described, education is not only conducted in the name of learning science, but also information is given about what kind of education is provided in the military field along with the Ottoman Empire, which has changed into it, and how western-type regulations are reflected in military education.

Key Words: Understanding of Education, Madrasah,  Enderun School, Rüştiye( ottoman junior high school ), Idadi (High School), Dârülfünûn , Western type military educational institutions

 

Giriş

Osmanlı eğitimi konusu aslına baktığımız zaman derya denizdir.  Bunda en önemli noktalardan biri Osmanlı’nın imparatorluk seviyesinde olup bundan dolayı çok nüfuslu bir hale gelmiş olmasıydı. Her millete göre şekillenmiş bir eğitim sistemi makbuldü. Devletin dini İslam olduğundan dolayı Osmanlı topluluğunda Müslümanlara yönelik olan eğitim daha da çeşitliydi. Gayrimüslimlere yönelik olan eğitim Tanzimat döneminden sonra daha da çeşitlenmiş denilebilmektedir. Tabii sadece tanzimat değil III. Selimden itibaren gözle görünür değişimler yaşanmıştır diyebiliriz. Ardından bunu Tanzimat ve de Meşrutiyet takip etmiştir. Ele alınan makalede öncelikle Klasik eğitimin parçası olan Medrese, Enderun ve de Sıbyan Makalelerinden bahsedildi ve Klasik döneme dair eğitimde genel bilgi okuyucuya sunuldu. Ardından, batılılaşma sonucu yapılan reformlar sayesinde değişen eğitim kurumlarından yani Rüştiye, İdadi, Sultani, Darülfünun gibi eğitim kuruluşlarından bahsedildi.  Son olarak Osmanlının değişmesini istediği ilk alan olan Askeriye de batılılaşma etkisi ile kurulmuş olan eğitim kuruluşları makalede yer buldu.

Medrese:

Bu eğitim kuruluşunun  önemi İslam tarihinde yeri büyüktür. Bu kuruluş için yalnızca Osmanlı da mevcuttu demek büyük hatadır. Osmanlı devleti de atalarını örnek almış medrese geleneğini devam ettirmişlerdir. Peki ne işe yarardı bu eğitim kuruluşu? Osmanlı devletinde orta ve de yüksek eğitimin karşılığı manasına gelmekteydi. Bu kuruluş ulema yetiştirmede son derece önemliydi. Bu kuruluşun hocalarına “müderris” yardımcısı konumunda olanlara “mu’îd,” bu eğitimi alan öğrencilere ise, “dânişmend, talebe ve sûhte” denilmekteydi. Atalarını örnek alan Osmanlı bu geleneği Selçuklu ve de Anadolu Beyliklerinden örnek alarak yapmışlardır.  Osmanlı medreseleri nakli ilimlerde Şam ve de Mısırı örnek almış, akli ilimlerde ise de Bağdat ve de Semerkant bölgelerinde olgunlaşmış öğrencilerden-ulemadan yararlanmaktaydı. Bildiğimiz üzere ilk Osmanlı Medresesi Orhan Gazi tarafından kurulmuştur. (İznik’te) Orhan Gazi bununla beraber Kayseri ve de Mısır’da eğitimini tamamlamış olan Davûd‐i Kayserî’yi de ilk müderris yapmıştır.  İlk müderrislerden biri de Aleaddin Esved’tir.   I. Murat’ın devrindeki ünlü müderris Kadızade‐i Rûmî  Maveraünnehir de eğitim almıştır hatta meşhur Uluğ Bey’e hocalık yapmıştır. Yıldırım Beyazıt döneminde de ünlü müderrisler Kahire de eğitimlerini tamamlamışlardır.  Aynı şekilde diğer gelen padişah II. Murat da medrese eğitimine önem vermiştir. ve medreseler yaptırmıştır.  Fatih Sultan Mehmet zamanında ise medrese kuruluşları daha da hacmini arttırmıştır. Yani sistemleşmiştir diyebilmekteyiz. Hatta kendisi meşhur matematikçi Ali Kuşçu’yu para karşılığında Ayasofya medresesinde müderrislik konumuna getirtmiştir.  Yani ilk kurduğum cümlelerdeki gibi bu ilim işini akli ve nakli olarak farklı bölgelerden yararlanan osmanlı, klasik çağın en önde gelen eğitim  kurumlarından biri olan medreselerde çok fazla ilerlemiştir.  Fatih sultanın sistemleştirmesiyle yeni bir şekle giren medrese kurumu Sultan Süleyman döneminde daha yeni düzenleme haline girmiştir. Bu eğitim kuruluşundaki en son düzenleme ise 1913 senesinde meydana gelmiştir. Şimdi bu kuruluşun eğitim detaylarına daha da girilecek olursa eğitim alan Danişmentlerin, Rumeli’de görevlendirileceği zaman (bir nevi staj) bir deftere isimlerinin kaydından bahsedilmektedir. Bu deftere Matlab denilmektedir.  Bu bahsettiğim staj ise genellikle 3 sene sürmekteydi. Bir kişinin müderris olabilmesi için staj görevini tamamlamasının ardından. En alt seviyedeki medrese den başlaması gerekmekteydi. Buna ise yirmili medrese denilmekteydi.  Başta bahsettiğim yardımcı konumundaki “muid” ise,  öğrenciler arasından seçilmekteydi tabii bu da başarıya göre seçilmekteydi.  Peki sadece müderrislik mi mevcuttu? Bu soruya karşılık olarak bildiğimiz üzere ulema sınıfı ilmiye sınıfından çıkmaktaydı. İlmiye sınıfının eğitimlerini tamamladıkları yer ise medrese kuruluşlarıydı. Osmanlı devletinde adaletten nizama kadar çok etkin rol oynayan bir meslek vardı bu da “Kadılık”  olarak adlandırılmaktaydı.  Medreselerden çıkanlar Müftü, Tabiblik gibi görevlerde yer alıyorlardı. Peki medresler kaça ayrılıyordu? Osmanlı klasik döneminden son dönemine kadar medreseler çeşitli gruplara ayrılmıştır. Umumi medreseler, Yirmili Medreseler, Otuzlu Medreseler, Kırklı Medreseler,  Ellili Medreseler, Altmışlı Medreseler gibi medreselerdi bu medreseler müderrisin yevmiyesinden dolayı böyle anılmatadır. Akli ilimlerin yanı sıra nakli ilimlerde mevcuttur. Ancak bu medreseler için daha çok dini ilimler ağır basmaktaydı diyebiliriz.  Sahn-ı Seman medreseleri ise Fatih Sultan Mehmet devrinde açılmış bir eğitim kuruluşudur. O dönemlerde üniversite görevi görmekteydi. Döneminin en ünlü okullarından biriydi.  Süleymaniye medresesi de döneminin en ayrıcalıklı eğitim kuruluşları arasında yer almaktaydı. Bu iki medrese üst seviyedeki okullar olduklarından dolayı buradaki müderrislerin namı ve aylıkları çok daha fazlaydı.

Enderun Mektebi

Klasik eğitim anlayışından bahsedilmişken Medrese dışında ortaya çıkan en önemli eğitim kuruluşundan biridir XV. Yüzyıl ortalarından itibaren ortaya çıkmıştır. Bu eğitim kuruluşundan çıkanlar genellikle Mülki ve de askeriye sınıfında görevlerini icra etmişlerdir. Bu eğitim kuruluşunun II. Murat ya da Fatih Sultan Mehmet döneminde açılmış olmasıyla ilgi muhtelif iddialar mevcuttur. Edirne Sarayı’nda ortaya çıktığı (II.Murat dönemi) ancak sistematikleşmesinin ise Fatih döneminde olduğu bilinmektedir.  Bu eğitim kuruluşunun en önemli özelliğini incelediğimiz zaman Devşirme yolu ile alınmış çocuklar olduğunu görmekteyiz. Tabi ki de devşirilmeden önce bu çocuklar belirli sınavlara tabii tutulmuşlardır. Hristiyan ailelerden alınmış olunan bu çocuklar ilk başta Müslüman Türk ailelerin yanına verilmiş, aslında onlara kültür bir nevi erken yaşta öğretilmiştir.  Enderun’a getirilen çocuklara ise, Kuran, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam gibi dini ilimler harici edebiyat, Arapça, Farsça, Matematik, Coğrafya gibi bilimler de öğretilmekteydi.  Enderun Sarayın iç kısmı manasına gelmekteydi Haliyle bu eğitim kuruluşu sarayın bir parçası olduğundan dolayı bazı odaları bulundurmaktaydı.  Topkapı Sarayı’nda bu odalar ise, Küçük odalar, Büyük odalar, Doğancı koğuşu, Seferli odası, Kiler, Hazine odası, Has odasından oluşmaktaydı.  Enderun’da verilen ilim dallarına değindim ancak genel olarak bu okulun 5 konudan meydana geldiğini söylemekte fayda vardır.

*Fen, Matematik ve de coğrafya

* Beden eğitimi

*Uygulamda idari işler

* Beceriye dayalı sanat eğitimi

*  İslami ilimle ve de dil ilimleri

Olarak müfredatları bu beş temel üzerine dayalıydı. Peki Enderun’dan çıkan talebeler ne gibi mesleklere getiriliyorlardı? Bu soruya aslında başta cevap vermiştim Mülki ve de Askeri de etkin rol üstleniyorlardı. Bu mektepten çıkanlar devletin en önemli kademelerine getiriliyorlardı bu meslekler arasında padişah mührünü taşıyan sadrazam makamı da bulunmaktaydı. Bunun yanı sıra kaptan- deryalar, yeniçeri ağaları, eyalet valileri, sancak beyleri, ünlü şairler, edipler, ressamlar, mimarlar, tarihçi, matematikçi ve bilginler gibi birçok meslek grubunu barındırıyordu.Bu okulun en önemli özelliklerinden birisi sarayın içinde yani devlet merkezinin temelinde bulunmuş olmasından gelmekteydi. Bir diğeri ise derslerin Türkçe olarak okutulması önem arz etmekteydi.  Klasik döneme damgasını vuran bu eğitim kuruluşu sultan II. Mahmut zamanına kadar düzenli bir şekilde eğitim faaliyetine devam etmiştir. 18. Yüzyıl sonlarına gelinildiği vakit devşirme sisteminin bozulması ile bu okulda da bozulmalar başlamıştır. 1826 senesinde oluşan Vakay-ı Hayriye olayıyla yeni bir ordu kurulmuştu. Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediyye ordusunun kurulmasıyla Enderun mektebinden birçok rütbeden asker seçilmişti ancak batının getirmiş olduğu teknikte yetiştiren okulların artması ile Enderun mektebi önemini yitirmiştir. Bu okulun kapatılması II. Meşrutiyetin ilanı ile tamamen sonunu getirmiştir.

Klasik dönemin son eğitim kuruluşu olan bir diğer mektep ise;

Sıbyan Mektebi

Bu mektep türü ise, Osmanlı devletinde günümüz manasıyla  “ilköğretim” in karşılığıdır. Bu mektebin tarihi de Karahanlı devletine kadar gitmektedir. Osmanlı da bu geleneği devam ettirmiştir.  Bu mektebe aynı zamanda ise Dâru’t‐ta’lim, Dâru’l‐‘ilm, Muallimhâne, Mekteb, Mektephâne, Mahalle Mektebi, Taş  Mekteb, Mekteb‐i ibtidaiye de denilmiştir. Bildiğimiz üzere sıbyan kelimesi sabi kelimesinin çoğuludur mana olarak çocuk demektir.  Başlangıçta çocuklar için yazı öğretilen bir kuruluş olarak anılsa da daha sonraları sadece yazı öğretimi değil bununla beraber İslami ilimlere geçiş bunun içinde yer almıştır. Tabii bu İslami ilimlere geçiş Fatih Sultan Mehmet zamanında meydana gelmiştir.  Klasik dönemde işleyen bu kuruluş Osmanlı sonuna kadar birçok değişikliğe uğramıştır.  Osmanlı devletinde bu kurumlar ilk oluşturulduğunda bu okullara özel bir öğretmen yetiştirilmiyordu. Aslında temelde ortada bir okul da bulunmamaktaydı. Bu kuruluşun eğitim verdiği yerler camii, mescit, özel evler yahut maddiyat karşılayan vakıflar tarafından karşılanmaktaydı. Sıbyan mekteplerinin hocalarına genellikle “muallim” denilmekteydi. Yalnız bu muallimler başta belirttiğim üzere, bunun okulunu okumuş kişiler değildi. Genellikle camii imamları bu görevi üstlenmekteydi . Öğrencilerine ise, Talebe, Sûhte, Tilmîz, Puser ve Şâkird isimleri verilmekteydi.  Çocukların genel olarak başlama yaşı ise 5-7 arasında olduğu bilinmektedir.  Kuranı kerim odaklı olan bu eğitim kuruluşundan, çocuklar için genellikle 3 senede Kuran-ı Kerim’i ezberlenmesi beklenmekteydi.  Öğretilen ilimlerde çocuklar için yalnızca okuma-yazma değil, şiir, atasözleri, hikayeler ve biraz da aritmetik ilimi öğretilmekteydi. Kuran-ı Kerimi ezberlemiş olan çocuk islami ilimlerde daha da ilerleme adına 3 sene de ders alabilmekte idi. Bu kuruluşa son dönemlerde ne olmuştu?  İlk düzenlemeler dediğim gibi Fatih Han zamanında yapılsa da diğer düzenlemeler I. Mahmut zamanında ve de I. Abdulhamit zamanında olmuştur.  Özellikle I. Abdulhamit döneminde Hamidiye Mektebinde bir nevi bir program olarak yürütülmüştür.  En son şeklini II. Mahmut’un yaptığı değişiklerle almıştır. 

Klasik Osmanlı Eğitim Anlayışının Batılılaşması

Bilindiği üzere Osmanlı devleti Klasik dönemi Muhteşem Süleyman sonrası çok fazla dayanamamış. Doğunun üstünlüğü devri daralmıştı. Avrupa’da art arda meydana gelen yenileşmeler, ( coğrafi keşifler, rönesans, reform) Avrupa’nın her alanda aydınlanmasına ve de gelişmesine neden olmuştu. Ne yazık ki, bu durumdan her imparatorluk kendi payını almıştı. Hal böyle iken yenileşme yoluna gidilmesi gerektiğini Osmanlı da farkındaydı.  Çünkü Osmanlı’ya bakıldığı zaman hemen hemen her alanda gerilemeler görülmüştür.  Bu önemli alanlardan biri ise tabi ki de eğitimdi. İlk reformlar II.Mahmut döneminde meydana gelmiştir. Diyebilmekteyiz… Ancak bu çok fazla istenileni karşılamamıştır. Çünkü onunun düzenlemeleri genellikle askeri alanla ilgiliydi. Ardından   Tanzimat, Islahat fermanları ile düzenlemeler yapılmıştır. Batı tipli eğitim kuruluşları yayılmıştır. Velhasıl en köklü değişiklik ise I. Abdulhamit devrinde gerçekleşmiştir çünkü, ilk Osmanlı Anayasası çıkmış bundan sonra eğitim-öğretim faliyetleri devlet tamamen ücretsiz yapmıştır. Bu anayasadan sonra yapılan bir büyük değişiklik ise o devirde ilköğretimin zorunlu kılınması idi.

İlköğretim

Batıyı örnek alan Osmanlı devleti 19. Yüzyıla gelinceye dek bazı çalışmalara girmiştir. Ancak o döneme kadar hala eğitim ücretli devam etmekteydi. II. Meşrutiyetin gelmesiyle bu hususta çalışmalar yapıldı.  Devlet ülkeyi denetleyip kontrol etme amaçlı eğitimle ilgili yenilik yaptı. Bunlar arasında finansal destekler, muallim meselesi, okul inşaatlarına ve de öğrenim malzemeleri bulunuyordu. İlköğretim kuruluşunu denetleme amacı ile müfettişler atandı. İlköğretimin parasız olacağı bilgileri ülke çapına yayıldı.  En sonunda Avrupa esaslı kurallar ilköğretimde de kendini belli etti. Bunları madde madde sıralayacak olursak yeni yapılan düzenlemeler ile

·         İlkokul medreseden ayrı hale geldi.

·         İlkokullara öğretmen ataması sağlanması ( mahalle imamının elinden çıkması)

·         Yeni getirilen muallimlerin düzenli aylık almaları

·         Okuma-yazma öğrenmede yeni usulün getirilmesi

·         Her yaşa göre ayrı kademelerde kitap yazılması

·         Özellikle kız çocuklarının ilköğretimden erkek çocukları kadar yararlanabilmeleri.

Hususunda ilköğretim için yenilikler yapılmıştır.

Rüştiye

Bu kurumun açılmasında öncülük hareketlerinin II. Mahmut zamanında yapıldığı bilinmektedir. Mekâtib-i Rüşdiyye Nezâreti adıyla oluşmasına izin verilmiştir. Ancak II. Mahmut devrinde bu kuruluş vücut bulamamış bu kurumun açılmasını sağlayan süreç ise Abdülmecid devrinde ilan edilen Tanzimat ile başlanıldığı söylenilebilmektedir.  1847 senesinde ilk Rüştiye açılmıştır. (Davud Paşa Mektebi)  bu eğitim kuruluşu Osmanlı devletinde kız çocukları için önemi büyük önem arz etmektedir. Çünkü bu eğitim kuruluşu kız çocukları için bir Sıbyan mekteplerinden sonra eğitime devam edebilmeleri adına bir ilk özelliği taşımaktadır.  Rüştiyeler açıldıkları dönemlerde yüksek öğretime öğrenci hazırlamayı amaç edinmişlerdir. Ancak ilerleyen sürelerde bu yalnızca ilköğretim kademesinden öte geçebilmeyi aşamamıştır.

 

II. Abdülhamid devrine bakıldığında toplamda 619 tane rüştiyenin olduğu bilinmekteydi. Bunlardan 74 sadece kızlara mahsustu ve kızların öğretmen olabilmelerinde büyük rol üstlenmiştir. Bu kuruluş II. Abdulhamit zamanında devlet memurları yetiştiren bir kuruluş görevini üstlenmiştir. Tabi ki bunu en çok taşra bölgesi için geçerli olduğunu bilmekteyiz.  İdadilere girebilme yolundan geçen bu eğitim kuruluşu batı tarzında açılan okullar için büyük önem arz etmekteydi.

İDÂDÎ

Osmanlı devletinde .”idadi” kelimesinin iki kullanım yeri vardı. Bunlarda biri Hazırlık sınıfı olan idadiler bir diğeri ise Ortaöğretim kurumlarından biri olan idadiler olmak üzere ayrılmıştı.  Hazırlık sınıfı gören idadilerin amaçları bir nevi askeri okullara hizmet sağlamaktı denilebilmektedir.  Mekteb-i Fünûn-İdadiye  başlığıyla askeriyeye ön hazırlık kurslar açılmıştır ve bu ilk Askeri amaçlı idadi olarak tarihe geçmiştir. Bu okul yıllar sonra Kuleli Askeri İdadisi olarak anılmıştır. Aynı zamanda askeriye sınıfı için hazırlık konumunda olan Işıklar Askeri İdadisi ’de Bursa’da açılmıştır.  Düzen getirilmeye çalışılan Osmanlı devletinde sultanilerin alt kademesinde ve rüştiyelerin üzerinde olmasını gerektiren bir kuruluşun açılması görüşülmüştür. Ve bunun oluşturulması için bir nizamname oluşturulmuştur. Buna göre;

·         İdadiler rüştiye mezunu olan her çocuğun (dini fark etmeksizin) eğitim göreceği bir kuruluş olacaktır.

·         Bin haneden fazla bulundukları konuma göre her yerde bir idadi bulunmalıdır.

·         İdadilerin inşaat masrafları, öğretmenlerin maaş durumları ve diğer masraflar “Vilayet Maarif İdaresi” sandığı tarafından karşılanmalıdır.

·         Bütün idadilerde 6 tane öğretmen bulunacaktır.

Gibi maddeler içeren bir nizamname ortaya atılmıştır. Ancak İdadilerin hakiki manada vücut bulmaları II. Abdulhamit döneminde mümkün olmuştur. Bu sultan zamanında idadiler çok sıkıntı çektiler bu sıkıntılar gerek finansal gerek ise Rüştiye eğitimlerini tamamlayan gençleri tabiri caiz ise direkt olarak devlete sırt yaslama düşüncesinden mütevellit gelmekteydi. Bunun yanı sıra ilk kız idadileri de bu dönemde oluşturuldu. Bu eğitim kuruluşları daha çok kız öğretmen yetiştirme amacını gütmekteydi.  Ayrıca lise görevi gören idadiler Osmanlı da bu dönemlerde ikiye ayrılmıştır. Birisi 3 yıllık idadiler bir diğeri ise, 5-7 yıllık idadiler olarak bilinmektedir.  Genellikle taşradakiler 5-7 yıllık olarak sayılmaktadır. 3 senelik idadilere giriş çok daha kolaydı. İstenen tek şart Osmanlı vatandaşı olup Rüştiye bitirmek idi. Ancak diğer idadi türünde daha seçici yaklaşılmıştır. İdadilerin son noktada gelinen müfredat durumlarında arşivlerden bulunan bilgilere dayanılarak Mükemmel Türkçe Kitâbet ve inşâ’,  Mebâdî-ilm-i Servet-i Milel,  Hesab ve Defter Tutmak Usûlü, Fransızca, Coğrafya ,Hendese ve ilmî-i Mesâha, Kâvânin-i Osmaniye, Tarih-i Umûmi,  Hikmet-i Tabiiye, Mantık, ilm-i Mevalid ,Kimya ,Cebir Resim gibi dersler olduğu bilinmektedir.   

Sultaniler

Bilindiği üzere değişiklikler II. Mahmut ile başlamıştır.  Onun döneminde yayımlanan Mekteb-i Maârif-i Adliye ve Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye-i Adliye ile modernleşme alanındaki ilk eğitim kurumları oluşturulmuştur[1]  Bu eğitim kurumlarından birisi Rüştiye’lerdir. Ancak Rüştiyeler zamanla yetersiz hale gelmişlerdir. Ve bununun sonucunda “Galatasaray Sultanisi” açılmıştır. Ancak devlette yenilik yapma çabası hiç son bulmamıştır. Bununla beraber, Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesi yayınlanmıştı böylelikle ülke çapında eğitim üç yolla şekillendi. Sıbyan,ve rüştiyeler ilkokul görevini, İdadi-Sultaniler lise görevini,  âlî mektepler ise yüksek öğretimi karşılamaktaydı.  Alınan kararlara göre Sultaniler vilayetler de açılacaktı. Sultanilerin müfredat durumları ise, âdî ve âlî olmak üzere iki kısma ayrılmaktaydı.  Âdi kısım idadi derslerini kapsamaktaydı. Âlî kısım ise sultani derslerini içermekteydi.  İdadilerden alınılan verim zamanla sona ermiştir böylelikle 1910 senesinden başlayarak idadilerin sultaniye dönüştürülmesi kararı alınmıştır.  Başlangıçta 12 idadi,  sultaniye dönüştürülmüştür. Bundaki amaç gayrimüslimlerin açtığı okullarla sultanilerin rekabet edebilmesi olduğu düşünülmüştür. Buna binaen Avrupa dan iyi eğitim almış hocalar getirttirilmiştir. Sultanilerin eğitim süresi 7 sene olarak bilinmektedir.  1913-1914 yıllarında kayıtlara bakıldığında ülke genelinde 31 tanae Sultaninin açıldığı bilinmektedir.  Öğrenci sayısının  dokuz bin civarı olduğu söylenmektedir. Öğrenciler arasında Türk-Müslüman bulunmadığı, Rum, Ermeni, Musevilerin de olduğu bilinmektedir.  Kaydedilmiş olan bilgilere nazaran Sultanilerin ücretli olduğu ve de masraflarla ilgili İstanbul’da maddeler hazırlanıldığı araştırılmıştır.  Peki ders durumu?   İbtidai vede Tali olarak ikiye ayrılmaktaydı. İbtidai kısmında: Kur’ân-ı Kerîm ve Malumat-ı Diniyye, Lisan-ı Osmanî ve Hatt, Hesap ve Hendese , Coğrafya ve Tarih, Dürûs-i Eşya, Malumat-ı Tabiiyye, Sıhhiyye, Ahlakiyye ve Medeniyye, El işleri ve Resim, Gına (Müzik) ve Terbiye-i Bedeniyye. Tâlî kısımda verilen dersler ise:  Ulûm-ı Diniyye, Mantık ve Felsefe, Lisan-ı Osmanî ve Edebiyyat-ı Osmanî, Lisan-ı Arabî ve Farisî, Tarih ve Coğrafya, Ulûm-ı Tabîiyye [hayvanat, nebatat, mâdeniyyat, ilm-ül arz, Hikmet (Fizik) ve Kimya], Ulûm-ı Riyaziye , Usul-i Defteri, Lisan-ı Ecnebi , Hıfzıssıhha dersleri Sultanilerin müfredat durumunda geçerli olan derslerdi. 

 Dârülfünûn

Osmanlı devleti üzerinde bu kurumun açılması için yapılan teşebbüsler 19. Yüzyılda başlamıştır. “ Fenler Evi” anlamına gelmiş olan bu yüksek eğitim kuruluşuna neden bu isim verildiği ile ilgili net bir bilgi bulunmamaktadır. Hal böyle ki ilk açıldığına dair bir nizamname bile mevcut değildir.  Bu eğitim kuruluşu ile ilgili, tamı tamına 4 defa açıldığını belirtmekte fayda vardır.  İlk açılış 1863 senesinde vuku bulmuştur. Hatta ilk açıldığında Kimyager Derviş Paşa’nın Darülfunun binasında fizik dersleri verdiği bilinmektedir. Aynı zamanda sadece o  değil, Hekimbaşı Salih Efendi’nin biyoloji dersi verdiği, Ahmet Vefik Paşa’nın ise tarih dersleri verdiği bilinmekte.  Bu eğitim kuruluşunun ilk denemesi yalnızca bir sene varlığını devam ettirmiştir. Sebebi ise siyaset  ve de muhafazakar olan bir kesimden mütevellit gelmektedir. Sonucunda yaşanan baskılar ve de aksamalar yüzünden kapatıldığı söylenmektedir. Ancak  Darülfünun binasında Halka açık bir biçimde toplantılar amacıyla kullanılmaya devam etmişti ta ki,  1865 senesinde meydana gelen büyük yangınla kurulan fizik-kimya laboratuvarları yok olmuştu. Bunun yanı sıra kütüphanelerde yanınca verilen dersler tamamen sonlandırılmıştır.  İkinci açılışı ise, 1869 senesinde yayımlanan  Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile İstanbul da tekrar  Darülfünun-u Osmanî’nin kurulacağı hakkında duyuru yapılmıştır. Bu okul bu sefer 3 sene eğitime devam edecek şekilde planlanmıştır. Kurulan okulda eğitim dilinin Türkçe olması kararlaştırılmıştır. Bir de buna ek olarak müfredata bitirme tezi eklenmiştir.  Okulun resmi açılışı kayıtlara 1870 olarak geçmiştir. Eğitim verenler arasında önem arz eden Hoca Tahsin Efendi’de bulunmaktaydı. Ancak bu okul da 2 sene dayanabildi çıkan siyasi-dini çatışmalardan dolayı kapatılmak zorunda kaldı. Mektebin 3. Açılışı ise, Galatasaray Sultanisinin içerisinde oldu. Üçüncü defa açılan bu okulda en büyük rolü Mehmet Esad Saffet Paşa üstlenmiştir. Bu defa eğitim dili Fransızca olduğu bilinmektedir. Anlaşılan batının etkisi her alanda olduğu gibi eğitime de içeriden nüfuz etmiştir. 3. Defa açılan okul bu defa üç kere mezun verebilmeyi başarmıştır. Daha sonraları hükmünü yitiren okul, fen fakültesine öğrenci bulmakta zorluklar çekmiştir. Ve ilk başta Hukuk ve Mühendislikleri ardından ise Edebiyat fakültesine son verilerek tamamen kapatılmıştır.  Bu defa son açılışında, açılmasında bazı paşalar rol oynasa da devletin savaş ve ekonomik durumlarından dolayı bu ertelenmiştir. En son olarak Darülfünun-u Şahane adıyla  Mekteb-i Mülkiye binasında yeniden vücut bulmuştur.  II. Meşrutiyet zamanı binası farklı yerlere taşınmıştır.  En son olarak eğitimini ücretsiz hale getirmişlerdir ve en son 1912 senesinde bu kuruluşa mali ve de idari olarak bir özerklik verildiği söylenilebilmektedir.  En son şeklini İstanbul Darülfünunu olarak alan bu eğitim kuruluşu bugünkü İstanbul Üniversitesinin eski hali olarak bilinmektedir.  Son şeklini alan okula zamanla Dişçilik,  eczacılık,  jeoloji ve daha birçok fakülteyi bünyesi kapsamına almıştır.  Balkan savaşlarından sonra kız çocuklarına yönelik araştırma ve konferanslar düzenlenmiştir.  I. Dünya savaşı süresince mektep kendini daha da geliştirmiştir ve de Alman hocaları bünyesinde barındırmıştır. Özerklik verilen üniversiteye o dönemin şartlarınca bir rektör ataması sağlanmıştır ve bu rektö ise tarihe İsmail Hakkı Bey olarak geçmiştir. 

Batı Tipli Askeriye Eğitim Kurumları

Bu tarzdaki eğitim kurumlarına geçmeden önce o dönemlerdeki Osmanlı devletinin durumundan bahsetmek istiyorum. Duraklama dönemine gelindiği vakit Osmanlı Devleti her açıdan müşkül duruma düşmüştü. Yeniçeri ocağı devletin yararından çok devletin zararına çalışmaktaydı. Gelişen teknolojiden o dönemlerde geri kalınmıştı.  Hal böyle iken Avrupa’nın üstünlüğünü her açıdan kabul edilmek zorunda kalmıştı. Askeri alan devleti derinden yaralayan en önemli alanlardan biri olmuştu. İlk düzenlemeler bu alanda yapılmıştı.  III. Selim dönemi askeri alan düşünüldüğünde ilk ıslahat yapan padişahtı. Ancak onun bu çabaları Askeri alanın toparlanmasına çok da etki edemedi. Onun ardından II. Mahmut gelmişti. Nizam-ı Cedit dışında Avrupai tarzda ıslahatlar getirmeye çalışmıştır. Örneğin bunlar arasında Tıbbiye ve Harbiye okulları da mevcuttur. Tanzimat döneminden itibaren yalnızca askeri-eğitim değil çoğu alanda yenilik yapılmaya gereksinim görülmüştür. Nihayetinde II. Abdülhamit devrinde eğitim ve öğretim alanı nizama girmedikçe diğer alanlarda yapılan yeniliklerin başarıya ulaşamayacağı kabul edilmiştir.

Humbarahane:

Mahmut devrinde açılan bu ocak batıdan getirilmiş olan bir kont tarafından yönetilmiştir. Hatta  daha sonradan din değiştiren bu kont kayıtlara Humbaracı Ahmet Paşa olarak bilinilmektedir.  Humbaracı Ahmet Paşa bu sistemde ilerledikçe 1734 senesine gelince bu işi bir okul açarak ilerletmiştir. Üsküdar’da açılan bu okul “Humbarahane ve Hendese” başlığında bilinmektedir. Bu okula en zeki öğrenciler kaydoluyordu. Ancak okul için tehlike oluşturan unsur yeniçeri ocağı idi. Okulu dönem dönem tatil etme durumunda bırakıyordu bu unsur. Son olarak III. Selim  dönemine kadar ilerleyen bu okulda 1790 senesinde Avrupa’dan hocalar getirtilmişti. Ve okul zamanla Mühendishane okullarına bağlanmıştır.

Tophane

Bilindiği üzere Osmanlı topçuluğu klasik dönemde devrinin en iyisi durumundaydı denilebilir. Ancak daha sonraları işe yaramamaya başladı. Kale topçuluğuna dayanan sistemde yenilikler yapılması istenmekteydi. Duraklama devrinde tekrar olduğu gibi Avrupa’yı örnek almaya devam ettiler  çünkü batı sahra topçuluğunu ve de küçük çaplı sür ’at topçuluğunu üretiyordu. Osmanlı da bu sistemi örnek alarak tophaneyi yenilemiştir.

Mühendishane-i Bahri-i Hümayun

Modern anlamda kurulan büyük çaplı askeri eğitim kuruluşudur. Bu oluşumun ortaya çıkmasında Osmanlı-Rus savaşının büyük önemi vardır. Çünkü Çeşme donanmasının Rus ordusu tarafından yakılması büyük skandala sebep olmuştur.  Okulun açılış tarihi kayıtlara 1773 olarak geçmiştir. Cezayirli hasan paşanın önermeleri ile açılmıştır da denilebilir. Tersane gemilerinin oluşturduğu ücra bir alanda kurulan bu okulda genellikle memur çocukları okutulmaktaydı. Bu okulun işleyişinde Fransa etkisi büyük önem arz etmektedir çünkü, gelen tüm malzemeler Fransa’dan alınmaktaydı. Tabii tahsis edilen hocalar da Fransa dan gelmekteydi. Bu okulun müfredat durumunda genellikle denizcilik , hendese ve coğrafya ağırlıklı olarak verilmiştir. Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun 1781 senesinde  Mühendishâne-i Tersâne-i Âmire ismiyle de bilinilmeye başlamıştır.  Mahmut devrinde okulun akıbetinde bazı karışıklıklar yaşanmıştır. Artık eğitimde Fransa dan çok İngiltere’nin etkisi görülmeye başlanmıştır. Ve de en sonunda Deniz Harp Okulu olarak 1910 senesinde İngiliz etkisiyle yeniden düzenlemeye gidilmiştir.

Mühendishane-i Berri-i Hümayun:

Hasköy de açılan bu askeri eğitim kurumu III. Selim döneminin en önemli kuruluşları arasında yer almaktadır.  Bahr-i Hümayundan sonra kurulmuş olan bu kurum ikinci açılan “Mühendishane” olarak kayıtlara geçmiştir.  Bu kuruluşta Fransa dan yararlanılsa da hoca manasında Bahr-i Hümayun gibi değildir.  Okulun yöneticiliğinde aynı zamanda bir cebir hocası olan Abdurrahman Efendi rol oynamıştır. Başlarda dört tane hocadan yararlanılmıştır. Ardından İngiltere’den gelen Selim de kadroya alınmıştır.  İlginçtir ki bu okun zemininde bir matbaa bulunmaktadır. Nedeni ise, Çeşitli çizelge, belge, logaritma, geometri alanında yazılmış bilgileri öğrencinin çok daha kolay bir şekilde elde etmesini sağlamak bunun en büyük amacı olmaktadır.  Bu matbaa aynı zamanda Türk matbaacılığının gelişmesinde aktif bir rol üstlenmiştir.  Ayrıca diğer ocaklarda anlatırken bahsedildiği üzere bu okulun bünyesine Tophane, Hendese gibi okullar da dahil olmuştur.  Ancak devletin savaş dönemlerini sarsıntılı atlatan bu okul çok fazla dayanamamıştır.

Mektebi-i Tıbbiye-i Askeriye

Her türlü batıyı örnek alan devlet. Tıp alanını da buna dahil etmiştir. Bu okulun kurulması, 1826 senesine gelindiğinde, hekimbaşı olan Mustafa Behçet Efendi’nin çabasıyla ilk adımlar atılmıştır.  Gerçek isimi “Tıbhane-i Amire ve Cerrahane-i Mamure" olarak adlandırılmıştır.  Osmanlı tıp da doğuyu örnek alıyordu ancak bu kurumun gelmesi ile Fransa nın etkisini görebilmekteyiz. Fransız doktorların yanı sıra Viyana dan gelen ünlü bir doktor da mevcut idi. ( Bernard)  1909  senesine gelinildiği vakit bu askeriyeye doktor yetiştiren bu kuruluş sivil tıbbiye kuruluşu ile birleştirilmiştir. En sonunda ise askeri öğrenciler bu birleştirilen okulda tıp da okumaya başladı.

Mektebi-i Harbiye

Bu harp okulu batı teknikleriyle oluşturulmuş ve de Osmanlının son zamanına kadar ayakta kalabilmiştir. 1837 senesinde bir nizamname hazırlanılmış ve bu okula giriş şartları,  yapılan eğitimin kuralları belirlenmişti. Bu kurallar da öğretmen olmak için 25-45 yaş arası erkeklerin alınacağı belirlendi.  Bu nizamname ile öğretmenlerin maaşları belirlendi. Öğrencilerin ise 15-20 yaşındaki kabiliyetli, vücudunda kusur bulunmayan ve daha önce bir hastalık geçirmemiş olmasına özen gösterilmiştir.  Bu okulda disipline oldukça önem verilmiştir. Hatta uyku saatleri bile verilen kurallar içerisinde yazmaktadır.  Bu mektebin başına 1837 senesinde Selim Satı Paşa getirilmiştir. Onun döneminde okulun eğitim dili Fransızca seçilmiştir. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Harp okulu yeni bir düzenlemeye gitti.  Devletin başından geçen balkan harbi sonucunda ve diğer savaşlarda teorik dersler verilmemiştir. Osmanlının Almanya ile olan ittifakı da bu kuruluş üzerinde rol oynamıştır. Alman sistemi uygulanmıştır.

Sonuç

Bu makale Osmanlı devletinin eğitim sistemi hakkında bir nebze olsun okuyucuya bilgi sunmaktadır. Yapılan çalışmada Osmanlı eğitim sistemine değinilmiş, Osmanlı devletindeki eğitim anlayışı üçe bölünerek anlatılmıştır. İlk kısım Klasik eğitim anlayışını kapsamıştır. Ve bununla alakalı bilgi okuyucuya sunulmuştur. İkinci kısım ise artık batının üstünlüğünü kabul eden Osmanlı için yeni sayılan bir eğitim şekli olan Avrupai eğitim türlerine değinilmiştir. En son olarak Batı tipi askeri okullardan, ne oldukları ile ilgili bilgiler verilmiştir. Bu makaleye bakarak Osmanlı devletinin eğitim sistemindeki evrilmeyi bariz bir şekilde görebilmekteyiz. Genel manada III. Selim ıslahatları ile başlayan eğitimde yenileşme her ne kadar değiştirilme çalışılırsa çalışılsın tabiri caiz ise bataklığa gitmekten kurtulamamış, son çırpınışlar bir nevi kifayetsiz kalmıştır.

 

  

Kaynakça:

 Yarar,”Osmanlı Döneminde Askerî Okullarda Eğitim”, Millî Savunma Bakanlığı, Ankara, 2000

Gülsoy, “Osmanlı Gayrimüslimlerinin Askerlik Serüveni”, Simurg, İstanbul, 2010

 İpşirli, “ENDERUN”, Dia, İstanbul, 1995 cilt:11, s: 97-113

 Bozkurt, “MEKTEP”, Dia, Ankara, 2004, cilt:29, s:10-11

 Öztürk, İDÂDÎ, Dia, İstanbul, 2000, cilt:21, s:464-466

 Beydilli, “MÜHENDİSHÂNE-i BERRÎ-i HÜMÂYUN”, Dia, 2020, cilt:31, s:515-516

 Özcan, “HARBİYE”, Dia, İstanbul, 1997, cilt:16, s:115-119

 Demirel “II. MEŞRUTİYETTEN SONRA OSMANLI’DA ORTA ÖĞRETİM: SULTÂNÎLER”,  Cilt/Volume XXVII, Sayı/Number 2,  Tarih İncelemeleri Dergisi, Aralık/December 2012, 339-358

Güven, . “Türk eğitim tarihi”  Naturel yayıncılık, 2010

Sağlam, “Türk eğitim tarihi”.  Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2007

Mazzei, “L’educazione contemporanea nel Mediterraneo islamico. Genesi dei scolastici nazionali tra colonialismo, resistenza religiosa, riformismo e nazionalismo”. OCCHIALÌ, 2017,  42.

Ergün, “Emrullah Efendi- Hayatı, Görüşleri, Çalışmaları” Anakara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1- 2, 1982. S. 7- 36

Ergün, “II. Meşrutiyet Döneminde Eğitim Hareketleri”, 1908 –1914, Ankara, 1996,s.41

Demiralp, “Erken dönem Osmanlı Medreseleri:1300-1500.” Yüksek Lisans Tezi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997

Demirel, “Osmanlı Devletinde Sultaniler ve İdadiler.” Yüksek Lisans Tezi . Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007.

Tekin,  “Türk Eğitim Tarihi”. Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi, Karabük,  2007.



[1] Fatih Demirel “II. MEŞRUTİYETTEN SONRA OSMANLI’DA ORTA ÖĞRETİM: SULTÂNÎLER”,

  Cilt/Volume XXVII, Sayı/Number 2,  Tarih İncelemeleri Dergisi, Aralık/December 2012, 339-358