Tarım Sektörü ve Ülkemizde Tarımın Sosyal Sorunları
09.11.21 09

A. Alper DÜNDAR
Tüm YazılarTarım, bitkisel ve hayvansal ürünlerden besin maddeleri üreterek, bu maddelerin işlenmesi, kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, uygun koşullarda korunması ve bireylerin ihtiyaçlarını karşılanması gibi faaliyetleri içine alan çok geniş bir sektördür. İnsanoğlunun hayatını idame ettirmesi için vazgeçilmez bir unsur olan tarım ürünleri, toplumun sağlığı ve kalkınmasında önemli bir yere sahiptir. Bireyler ihtiyaç duydukları besin maddelerine yeterli miktarda ulaşmaları ile sağlıklarını, dengeli bir şekilde beslenmeleri ile sosyo – ekonomik yapıyı korumaktadırlar. Tarım, geçmişte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de ülkelerin; sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimlerinde etkileyici bir faktör olmaya devam edecektir. İnsan yaşamının sağlıklı bir şekilde sürdürülmesine, istihdama, milli gelire ve ihracata katkısı, tarıma dayalı sanayiye sermaye ve hammadde sağlaması, biyolojik yaşama etkileri nedeniyle dünya için vazgeçilemez, göz ardı edilemez bir unsurdur.
Dünya üzerinde tarımsal üretim, hızla artan nüfus nedeni ile mevcut ihtiyacı karşılayamayacak düzeye gelmektedir. Tarımsal potansiyele sahip ülkeler ise iç talepleri karşılamanın yanında geleneksel üretim teknikleri kullandıklarından ürün artışı sağlamamaktadırlar. Bu sebeple, tarımsal üretimde teknoloji kullanımı, ülkenin ekonomik yapısı, gelişmişlik düzeyi ve geçim kaynakları hakkında da bilgi vermektedir. Tarıma dayalı sanayisi olan ülkeler dış ticaretinde, pazarladıkları bu ürünler sayesinde kalkınmalarına kaynak sağlamaktadırlar.
Küreselleşen dünyada ülkeler, ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda dış ticaret aracılığı ile birbirlerine daha da yaklaşmaktadırlar. “Uluslararası pazarlarda, dünyada hızla yayılan küreselleşme eğilimi nedeniyle rekabet artarak devam etmektedir. Ülkeler bu yoğun rekabet ortamının yarattığı risklerden korunmak hem de bu ortamdan daha fazla fayda sağlamak adına çeşitli ekonomik oluşum ve bütünleşmelerin içerisine girme ihtiyacı hissetmiştir. Bu oluşum ve bütünleşmelere katılım ihtiyacının dünya ticaretine getirdiği bu önemli değişim ve etkileşimler dış ticaret politikalarının değişmesine de sebep olmuştur (Uyar, 2000:104). Tarım, stratejik önemi, gıda güvenliği, kırsal alanda istihdam vb. gibi önemli politikalar arz eden özellikleri nedeniyle dış ticarette diğer sektörlerden farklı şekilde incelenmektedir.
“Tarım her şeyden önce ülke nüfusunun gıda maddeleri ihtiyacını karşılamalıdır. Tarım, ithalat için gerekli döviz talebine katkıda bulunmak üzere bir üretim fazlası oluşturmalıdır. Ekonominin diğer sektörlere sermaye ve işgücü transferini de üstlenen tarım, ülkede üretilen sanayi malları için talep potansiyeli de oluşturmalıdır” (Cinemre ve Kılıç, 2011).
Tarım, Türkiye’nin ekonomik anlamda gelişmesine kurulduğu günden itibaren önemli katkılar sağlamıştır. Nüfusun büyük bir kısmına iş imkânı sağlamakla birlikte zaruri gıda ürünlerinin ülke sınırları içeresinde üretilmesi, sanayi sektörünün hammadde olan ihtiyacının karşılaması, milli gelire katkı sağlaması ve ihracatta doğrudan yada dolaylı katkıda bulunması sebebiyle ülke ekonomisi için vazgeçilmez bir aktördür. Ekonomik olarak dış ticaretine katkısının yanında, etkin bir politika aracıdır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de zorlu günler geçirmemize sebep olan corona virüs salgını tarımın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bizlere hatırlatmıştır.
Tarihimize baktığımızda da görülmektedir ki ‘büyük’ devletlerimizi ayakta tutan yine tarımdır. Nitekim Selçuklular ve Osmanlılarda toprakların büyük kısmı devlete aitti ve iktalara ayrılan tarım alanlarında hizmet veya maaş karşılığı belirli süreler için devlet adamlarına, beylere veya komutanlara verilirdi. Bu durumda hem tarımsal faaliyet süreklilik kazanmış olmakta hemde devletin en büyük yükü ordu masrafları tarımsal üretim içerisinde kaldırılmaktadır. Bu toprak sistemlerinin bozulması neticesinde ise devletlerimiz güç kaybetmeye başlamışlardır. Cumhuriyet döneminde de devlet politikası olarak öncelikle tarım benimsenmiştir. Kalkınma planlarımız toprak üzerine kurulmuştur. Sonrasında “Topraksız Köylüyü Topraklandırma” vb. yaptırımlarla tarımsal faaliyetler canlı tutulmaya çalışılmıştır. Çok partili hayata geçişle birlikte tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş denemeleri yapılsa da spesifik kültür esaslarına bağlı toplumumuz ve eşsiz coğrafyamız için toprağı terketmek doğru bir yaklaşım olmamıştır.
Teknoloji ne kadar ilerlese de zaman hızla geçse de toprağa, tarıma bağımlılığımız devam etmektedir.
Günümüz Türkiye’sinde ise tarımın bitki yetiştirtiriciliği, arazi yapısı, üretim maliyetleri vb. teknik konuların haricinde belli başlı sorunları vardır. Aşağıda bu konulardan daha ziyade sosyolojik sorunlara değinilecektir.
Bunlardan en önemleri;
Bölünmüş tarım arazileri; miras yolu ile parçalanarak mirasçılarına bölüştürülen tarım arazileri üretim faaliyetlerinin önünden en yüksek set olarak durmaktadır. Tarla sınırları üretime dahil edilmemekte araziler arası nakliye giderlerini yüksek maliyetlere sebep olmaktadır.
“Der’ler Hastalığı” kırsal kesimlerde sosyolojik olarak büyük bir problem olan ‘derler hastalığı’ özellike yaşlı kesimin genç kuşaklar üzerinde “Onun traktör var, senin niye yok?” “O ahır yapmış sen neden yapmadın?” gibi ihtiyaç olmayan masraflar yapılmasına neden olan sonuncunda da gayrimenkul satma veya kredi kullanımı gibi çiftçiyi çıkmaza sokan kırsalın toplumsal bir sorunudur.
Televizyonlarda biri bitmeden diğeri çekilen yüksek rakamlar harcanarak kurgulanan şehir hayatı özentisi dizi ve filmler özellikle yeni evlilik çağı gelmiş kadınlarımızın “ne olursa olsun şehirde yaşayalım” düsturu ile köylerinden, topraklarından kopmalarına neden olan önemli bir sorundur.
Çobanlık gibi hayvansal üretimde çok önemli bir yeri olan meslek, modern dünyada elzem olan sosyal sağlık sigortalarına dahil edilmeden icra edilmesi “sigortalı bir işim olsun” düşüncesi ile genç erkeklerimize şehrin yolunu göstermektedir.
Maaile çalışan mevsimlik tarım işçilerin aileleri için yeterli alt yapı oluşturulmaması tarımsal faaliyet için başka bölgelerden gelen işçilerin ilerleyen zamanlarda tarımı terk ederek geldikleri bölgedeki fabrika vb. kuruluşlarda çalışmaya itmesi ve sonucunda ise hazırlıksız bir şekilde yerleşik hayata geçmeye çalışılmasıdır.
Ülkemizde tarımın sürdürülebilir olmasını ve dışarı bağımlılı olmamasını diliyorsak öncelikle tarım arazileri toplulaştırımalı, tüm bileşenler nizami şekilde yerleştirilmeli ve kati suretle bölünmemelidir. Belli arazi büyüklüğü veya tarımsal faaliyeti olmayan çiftçiler için özellikle ithal alınan mekanizasyon alet ediniminde sınırlamalar getirilmelidir. Televizyon yayınları ise bu konuda seçici hale getirilmelidir. Nitekim köylü kesimin köyünde aile kurabilmesi sağlanmalı ve sosyal devletin imkanlarından yararlandırılmalıdırlar. Mevsimlik tarım işçileri için ise alt yapısı sorunsuz tarım ve eğitim takvimi entegre kırsal alanda, sosyal hayatın içinde muntazam bir ortam kurulmalıdır. “Büyük Veri” (big data) planlanması yapılmalı, tüm bölgelerimiz ve tarım ürünlerimiz için sağlam veri kaynağı oluşturulmalıdır. Hazırlıklı olunup ithalat ve ihracatta fiyat endekslerinden olumsuz etkilenmemelidir. Toprağından kopartılan topluluklar köklerini bulamazlar ve kendilerine yeni kökler aramaya başlarlar. Her bölge için ayrı tarımsal kalkınma planı oluşturulmalı ve çiftçilik/köycülük hayatı nitelik kazandırılmalıdır. Bu problemleri nihayete erdirdiğimiz takdirde teknik konuları çözüme kavuşturacak alta yapımız ve asırlardır süre gelen tecrübemiz mevcuttur.
Kaynaklar
UYAR, S. (2000). Ekonomik Bütünleşmeler ve Gümrük Birliği Teorisi. Dış Ticaret Dergisi, Sayı:19, Sayfa 103 – 130, Ankara.
CİNEMRE, A., KILIÇ, S., (2011). Türkiye’de Yemeklik Dane Baklagillerin Üretim ve Tüketimini Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi Projesi (TEAD/16/A15/P01/007) Sonuç Raporu . Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü, Ankara.