TÜRKÇE HASSASİYETİMİZ!
14.09.21
TÜRKÇE
HASSASİYETİMİZ!
Bilindiği
üzere bir süredir Vakfımızın internet sitesinde deneme tarzı yazılar yazmaya
gayret ediyorum. Bu serüvene “konuştuğumuzu yazacağım, yazdığımı da konuşacağım”
düsturu üzerine çıktım. Bu zamana kadar yazılarıma ilişkin olumlu ve olumsuz
dönütler aldım. Olumlu yorumlar, okurların şahsıma duydukları muhabbetten mi
kaynaklanıyor bilmiyorum. Ancak eleştirilere ilişkin beni ikilemde bırakan bir
konu olduğunu ifade etmem gerekiyor.
İlk
olarak yazıları “Türkçe” yazarsam daha anlaşılır olduğunu ifade eden bir görüş
var. Bu ironik eleştirinin arkasında hiç şüphesiz yazılarda kullandığım “Osmanlıca”
diye bilinen ancak benim “Klasik Türkçe” ifadesini kullanmayı daha doğru
bulduğum kelimeler var.
Klasik
Türkçeye olan merakımın zannediyorum 8-9 yıllık bir mazisi var. Ankara’da
bulunan bir kariyer meslek sınavlarına hazırlık kursunda vergi hukuku
dersindeyken hocamız “tekemmül” ifadesini kullanmıştı. O sıralar mahkemede
sıklıkla kullandığım ve duyduğum bu kelimeyi kursiyerler anlamamıştı. Hocamız
ise etimolojik olarak kelimeyi anlatmıştı. Baştaki “te” ek olduğu için
kelimenin mastar hali “kemmül”dür. Ancak sesli harfleri çıkarırsak kelimenin
köküne ulaşırız şeklinde bir açıklama yapmıştı. Böylece kelimenin mastar hali “k
,m ve l” harflerinden ibaret oluyordu. Bu da tekemmül kelimesinin kemale ermek,
kamil olmak kökünden geldiğine işaret ediyordu.
Bu
açıklama zannediyorum benim açımdan bir kırılma noktasıydı. Çalışmakta olduğum
Mahkeme kaleminde dosyaların usuli işlemlerinin tamamlanarak karar verilecek
hale geldiği zaman kullandığımız “tekemmül” kelimesinin kemal ve kamil
köklerinden müteşekkil olduğunu öğrenmek beni oldukça şaşırtmıştı. Bu
şaşkınlığıma şaşıran okurlarımız olursa diye söylemek zorundayım. Şaşkınlığımın
sebebi inançlarımız gibi kelimelerimizin de ezbere dayalı olduğunu anlamamdan
kaynaklanıyor.
Tabiri
caizse bu “farkındalık” beni klasik türkçenin kelimelerini öğrenmeye ve
kullanmaya itti. Okuma ve dinlemelerim genelde bu minvalde oldu. Zira İhsan
Fazlıoğlu’nun “Dünyanı değiştirmek istiyorsan kelimelerini, dünyayı değiştirmek
istiyorsan davranışlarını (eylemlerini) değiştir” sözü benim için
mihenk taşı oldu.
Klasik
türkçe kullanımıma ilişkin anlattığım bu serüven sonucu bu kelimeleri kullanıp “yaşatırsak”
hem bu kelimeleri pekiştirir hem de okurların haberdar olmasına vesile oluruz
düşüncesiyle yazılarımda bu kelimelere yer verdim. Özellikle de malumata erişimin
bu kadar kolay olduğu bir çağda.
Ezcümle,
tüm bu gerekçelere rağmen yazılarımda kullandığım klasik türkçe kelimelerin anlamlarına
da yazılarımın altında yer vererek okurları yormamak niyetindeyim. Bu vesileyle
rahmetli Oktay SİNANOĞLU’nun kitabına da ismini verdiği “Türkçe giderse, Türkiye gider” sözü ile yazımı sonlandırmak
isterim.
Selam
ve muhabbetle.
*Düstur: Düstur: Aynı konudaki hüküm ve kurallara ölçü teşkil edecek sağlamlık ve genişlikteki ana kural, temel kāide > Cemiyeti saâdete götürecek düstûra sâhip… (Kâtip Çelebi’den Seç.). (http://www.lugatim.com/s/D%C3%9CSTUR)
*Ezcümle: Bunların içinden, bu cümleden olarak, örnek olarak > Ezcümle tıp gibi (…) zîra tıbbın mevzûu insan bedenidir (Kâtip Çelebi’den Seç.). Cümlesi oldu zâtına burhan / Biri ezcümle Hazret-i Kur’an (Sâlim Tezkiresi). (http://www.lugatim.com/s/ezc%C3%BCmle)
*Malumat: Herkesçe bilinen, mâlûm şeyler > Cümle mevcûdâta ma’lûmâta aşk akdem-durur / Zîrâ aşkın evveline bulmadılar ibtidâ (Niyâzî-i Mısrî). (http://www.lugatim.com/s/malumat)
*Müteşekkil: şekillenmek, meydana gelmek”ten muteşekkil > İtalya’da sönmüş volkanların ağzında müteşekkil göller, yer altında ateş nehirleri, elhâsıl her türlü ezdâd-ı tabîiyye bulunur (Cenap Şahâbeddin). (http://www.lugatim.com/s/M%C3%9CTE%C5%9EEKK%C4%B0L)