İmtihan
14.05.21
İmtihan!
Sözlükte İmtihan, bir kimsenin bilgi, beceri ve kabiliyetlerini ölçmek için yapılan yazılı veya sözlü yoklama. Allah’ın kullarını denemek için sıkıntılara uğratması. Manevi bakımdan direnme olarak tarif edilmekte.
Hayatın bazen inişleri, bazen de çıkışları olur. Lâkin insanın iman bakımından hangi seviyede olduğunu gösteren ve gönül dünyasını aslî surette ortaya koyan, bu iniş-çıkışlarda sergilediği hâl ve tavırlardır.
Unutulmamalıdır ki insanı olgunlaştıran,
çilelerdir. Bu sebeple en büyük çileler, başta Cenabı Hakk’ın en sevgili
kulları olan peygamberlerin, daha sonra da peygamber vârisi Hak dostlarının ve
derecelerine göre Salih kulların başından geçmiştir.
Rabbimiz Ankebut suresi 2 ve 3.ayette: “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden,
sadece "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? An
dolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları
ortaya çıkaracaktır. Hayat güzelliklerle dolu fakat yaşantımız boyunca tabi
tutulacağımız imtihanları ne yapacağız. Hepimiz insanız hayattan
beklentilerimiz çok fazla yaşadığımız hayat güzelliklere açık olduğu gibi
imtihanlara da açık.
***
Peygamberlerin
imtihanları
Mevla’mızda Kur’an-ı Kerîm’in üçte
birinden fazlasını teşkil eden kıssalar vesilesiyle, bizlere peygamberlerin
başından geçen meşakkatli ve çileli hâlleri bildirmiştir. Ta ki, onların
çilelerle dolu ebediyet yolculuklarında gönül huzurlarını nasıl daima
koruduklarını, hangi ahvalde olursa olsun, nasıl daima Cenabı-ı Hakk’a iltica
edip sığındıklarını ve hiçbir zaman ümitsizliğe düşmediklerini tefekkür edip,
kendimiz için gerekli dersleri çıkarabilelim.
İbrahim -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hak ile
dostluk yolunda ne büyük çileler çekti. Gönül meyvesi olan evlâdıyla imtihan
olundu. Malıyla imtihan olundu. Ateşe atılmak suretiyle canıyla imtihan olundu.
Lâkin Allah’a olan engin tevekkül ve teslimiyeti sebebiyle hepsinden de
muvaffakıyetle geçti. Neticede Halîlullah oldu, Allah’a dost oldu.
Eyyûb -aleyhisselâm- bütün musibet ve sıkıntılarına rağmen, hâlinden
şikâyetçi duruma düşmemek ve takdîre rızâda kusur göstermemek için, hastalığını
Cenabı-ı Hakk’a arz etmekten, kendisi için sıhhat ve âfiyet dilemekten bile
çekindi. Nihâyet zevcesinin ısrarları karşısında sadece: “…(Rabbim!) Başıma
bu iptilâ geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin!..” (el-Enbiyâ,
83) diye niyazda bulundu.
Bu dua üzerine Cenabı-ı Hak, kullukta daim
olanlara bir rahmet hâtırası olmak üzere onun derdini giderdi, hastalığına şifa
verdi ve kendisine yeniden mal ve evlâtlar lütfetti. Cenabı-ı Hak sabır, şükür
ve hâle rıza makamından zirveleşen Eyyûb -aleyhisselâm- için:
“…O ne güzel kuldu!..” (Sâd, 44) iltifatında
bulundu.
Yusuf -aleyhi selam- kardeşleri tarafından kuyuya atıldı, çok sevdiği
babasına uzun bir müddet hasret yaşadı, iftiraya uğradı ve neticesinde
senelerce zindanda kaldı. Fakat bir an dahi düştüğü bu mihnet ve sıkıntıdan
dolayı Cenabı-ı Hakk’a karşı isyana sürüklenmedi. Kulluk şuur ve idrakiyle
sabretti. Cenabı-ı Hak da en sonunda onu Mısır’a sultan yaptı ve bütün
sevdiklerine kavuşturdu.
Mûsâ -aleyhi selam- inatçı ve nankör bir kavimle binbir türlü sıkıntı
yaşadı. Onların imana gelmesi için çok gayret gösterdi. Lâkin onlar en ufak bir
boşlukta daima isyan ettiler. Cenabı-ı Hakk’ın onlara olan büyük ihsanlarını
gördükleri hâlde; “…Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz burada
oturacağız!” (el-Mâide, 24) diyecek kadar küstahlaştılar.
Sâlih, Hûd ve Şuayb -aleyhi selam-; imana davet için hak
ve hakikati anlatmak istediklerinde devamlı kavimlerinin taşkınlıklarıyla
karşılaştılar. Hatta kavimleri tarafından;
“–Eğer tevhîdi tebliğden vazgeçmezsen
seni öldürürüz!” tehditlerine muhatap oldular.
Lût -aleyhisselâm- ahlâksızlıkta hayvanlardan daha öteye geçmiş bir kavimle ne büyük bir
çileye muhatap oldu! Kendi hanımı bile fâsıkların tarafında yer aldı.
Nuh -aleyhisselâm- dokuz yüz elli sene kavmini hidayete dâvet etti. Oğluyla imtihan edildi.
Yine bu kıssalar içerisinde Ashâb-ı
Uhdûd’un, ateş dolu hendeklerin içine atıldığı, ilk Îsevîlerin
Roma sirklerinde aslanların dişleri arasında can verdiği, Habîb-i
Neccar’ın zâlim bir kavim tarafından taşlanarak şehit edildiği, Firavun
‘un sihirbazlarının ise Mûsâ -aleyhisselâm-’a îman etmeleri sebebiyle
kolları ve bacaklarının kesilip hurma dallarına asıldığı nakledilmektedir.
Lâkin onlar bir an dahi iman zafiyetine uğramadılar. “…Yâ Rabbi! Üzerimize
sabır yağdır ve canımızı Müslümanlar olarak al!” (el-A‘râf, 126)
diyerek son nefeslerinde iman mücadelesi verdiler ve şehîden Rab’lerine
kavuştular.
Kur’an-ı Kerîm’de bahsedilen Ashâb-ı
Kehf’de, zalim Dakyanus’un zulmünden kurtulmak ve tevhidi yaşamak için bir
mağaraya sığındılar. Cenabı-ı Hak da onları üç yüz dokuz sene o mağarada muhafaza
eyledi.
Mükemmel bir örnek şahsiyet olarak
insanlığa armağan edilen Hz.
Peygamber -sallâllâhu
aleyhi ve sellem- Efendimiz’in
hayatı ise, çileler ve ıztıraplar manzûmesidir. Nitekim kendisi bu
hâlini; “…Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere mâruz
kaldım…” buyurarak ifâde etmişlerdir. (Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472)
Ancak çektiği çilelerin hiçbiri, Allah Resul’ünün
metanetini ve muvâzenesini bozamamıştır. O, bütün bunları büyük bir olgunluk ve
rızâ hâliyle karşılamıştır. Gönlü nice acılarla dağlanmasına rağmen, gül
yüzünden tebessüm hiç eksik olmamıştır. O’nu hiç kimse, hiçbir zaman asık bir
yüzle, çatık kaşla ve abus bir çehre ile görmemiştir. Zira O, Hak Teâlâ ile
beraberliğin neşe ve huzuru içinde dâimâ tebessüm hâlinde bulunmuş, her
hâlükârda İslâm’ın güler yüzünü aksettirmiştir.
Peygamber
Efendimiz ’in zamana yayılmış temsilcileri olan Hak dostları da, başlarına
gelen çileleri; hiçlik, acziyet ve kulluk hislerini inkişaf ettiren, kalbin Cenabı-ı
Hakk’a yakınlaşmasını temin eden bir nimet bilmişlerdir. Zira Hakk’a yakınlığın
lezzeti karşısında dünyadaki bütün çile ve ıstıraplar, onların gözünde ve
gönlünde ehemmiyetini kaybetmiştir.
***
Bir öğretmen bütün talebelerin sınıfı geçmesini ister.
Fakat kim çalışkan kim değil belli etmek için imtihan eder. İmtihan etmese idi
herkes aynı seviyede kalırdı. Bu da çalışkanlar için bir adaletsizlik olurdu.
İşte Allah da insanların cevherleri ortaya çıksın. Kimin
cevheri kömür kimin elmas ise belli olsun diye imtihan ediyor. Hem
kabiliyetlerin ortaya çıkması ve gelişmesi için de imtihan ediyor. İmtihan
olmasa idi kabiliyetler gelişmezdi. Hem verdiği bu kadar nimetlere karşı kim
teşekkür edecek ve sevgiyle karşılık verecek bunu belirlemek için imtihan
ediyor.
Kabiliyetlerinin inkişafı için imtihan olur insan.
Madenler işlenmeden değeri düşüktür. İnsanlar madenler gibidir. İyi ile kötünün, elmas ile kömürün ortaya
çıkması, Ebu Bekir’i Sıddık ile Ebu Cehil ’in farkının anlaşılması, hakiki
mümin ile münafığın belli olması için imtihan olur insan.
Dünya imtihanını başaranlardan olmak duasıyla.
Baki selamlar.
Kaynak:
https://www.islamveihsan.com/peygamberlerin-imtihanlari.html