TÜRK-İSLAM TEMEDDÜNÜNDE ADALET DAİRESİ

TÜRK-İSLAM TEMEDDÜNÜNDE ADALET DAİRESİ

24.01.21
24
Hasan Küçükkandemir
Hasan Küçükkandemir
Tüm Yazılar

Adalet kavramının günümüzde mutlak veya evrensel  bir tanımı olduğunu söylemek çok zor. Çünkü hiçbir kavram kültürlerin üzerinde değildir. Örneğin Kenya’da doğan bir çocuk ile İsveç’te doğan bir çocuğun adalet anlayışı haliyle birbirinden faklı olacaktır. Başlığı da buradan hareketle adalet deyince hangi zaviyeden baktığımı ihsas ettirmek cihetiyle seçtim. Başlıktan bahsetmişken temeddün kelimesine ilişkin de birkaç kelam etmek isterim. Eminim medeniyet yerine temeddün kelimesini kullanmam çoğu kimse için entelektüel kaygılardan kaynaklanan hamasi bir ifade olarak algılanmıştır. Ancak temeddün kelimesini kullanmamın iki nedeni var. Birincisi, batı modernitesinin çarpıklığına olan tepkisel tutumum. İkincisi ise, olguları kendi tanımlamalarımız üzerine okuma hassasiyetim. Tarihsel tecrübemiz bize gösteriyor ki, ismi koyan, kuralı koyar, kuralı koyan da gücü elinde bulundurur.

Birçoğumuz için bir serzeniş vesilesi olan adalet kavramı, halk arasında gadre uğradığını düşünen kişilerin Mahkemeler önünde hakkına ulaşma aracı olarak gördüğü bir kurumdur. Ancak adalet kurumunun bu dar tanım içerisine hapsedilmesine gönlüm razı olmuyor. Adalet kurumunu geniş ve serbest bir tanımla, toplumda oluşan katma değerin toplumdaki bireylere hakça dağıtılmasına ve özellikle bu değerin toplumda belirli elitist bir sınıf elinde toplanmasına mani olan bir kavram olarak değerlendiriyorum. Bu zaviyeden bakınca adalet öyle bir sistem inşa eder ki yurtsuz kalmış çocukların cansız bedenleri kıyıya vurmaz, bu öyle bir sistem ki çocukların “ölünce sizi Allah’a şikayet edeceğim” serzenişlerine muhatap olmaz.

Bugün dünyanın içinde bulunduğu bu içtimaı ve siyasi kriz, büyük bir hazinenin üstünde tembel tembel oturan biz Müslümanlara, üzerimizdeki paslarımızı silip silkelenme imkanı veriyor. Ecdadı övüp romantik hikayelere sığındığımız günleri geride bırakıp yerin üstündekilerin yerin altındakilerin üstlendiği sorumluluğu, bıraktıkları yerden üzerine alması gerekiyor. Bu sorumluluk öyle bir sorumluluk ki amazondaki yerlilerin de, Amerika’daki evsizlerin de, Afrika’da açlıktan ölen çocukların da sıkıntılarını iliklerinde hisseden bir bilinç. Elbette bu bilincin bilgiyle yoğrulup iyi bir temsille taçlanması gerekiyor. Burada önemli bir başka konu da, bilgiyi nasıl kullanacağımızla ilgilidir. Peygamber Efendimizin “İlim Çin’de olsa gidip alın” düsturuyla insanlığın ortak mirası olan ilim ve bilimden istifade ederek alimler nezaretinde adaletli bir sistem inşa etmeliyiz.

            Türk-İslam temeddünündeki bu adaletli sistemin tezahürü ise Aristotales’in Büyük İskender’e nasihatlerini yazdığı Helenik bir metin olarak kabul edilen ve “Adalet Dairesi” olarak ifade edilen devlet yönetim geleneğidir. Adalet Dairesi, Persler, Abbasiler, Emeviler ve nihayet Selçuklulardan Osmanlı’ya tevarüs etmiştir. Birçok İslam Bilginin müfredatında yer alan Adalet Dairesini Kınalızade Ali Efendi, sekiz maddelik bir daire şeklinde gösteriyor ve ne yazık ki bu maddeleri “Türkçeden Türkçeye” çevirmek gerekiyor;

1. Adldir mucib-i salâh-ı cihan

Dünya düzeninin teminatı adalettir

2. Cihan bir bağdır dîvarı devlet

Dünya bir bağdır, duvarı devlet

3. Devletin nâzımı şeriattır

 Devletin nizamını kuran hukuktur

4. Şeriata olamaz hiç hâris illa mülk

Hukuku yalnızca otorite korur

5. Mülk zabt eylemez illa leşker

Otoriteyi sağlayacak olan askerdir

6. Leşkeri cem edemez illa mal

Ordu mal ile kaim olur

7. Malı cem eyleyen raiyettir

Malı bir araya getiren halktır

8. Raiyeti kul eder padişah-ı âleme adl

Halkı idare altına ise ancak padişahın adaleti alır

Burada dikkat çekeceğim birkaç husus bulunuyor. Her bir maddenin son kelimesi, sonraki maddenin ilk kelimesini oluşturuyor. Aynı zamanda Adaletle başlayan birinci madde, yine sekizinci maddenin son kelimesi olan adaletle nihayete eriyor. Bu serencamın tesadüfi olmadığı, adaletle başlayan yolculuğun yine adaletle bittiği göze çarpıyor. Mevlana’nın pergel metaforunda olduğu gibi pergelin sabit olan iğneli ayağı adalettedir. Hareketli olan ayakların temas ettiği kavramlar ise Cihan, Devlet, Hukuk, Siyaset, Ekonomi, Ordu ve Vatandaşlıktır. Her biri bir kitap konusu olacak bu kavramların hepsi birbiriyle rabıtalıdır ve menzili de Adalettir.

Bütün bu sıkıcı malumatlar ve kısmen akademik bilgilerin serencamı, Adaletli sistemi kurmak üzerine çoğunlukla yönetici sınıfın mesuliyetlerini havi meselelerdi. Ancak en az sistemi kurmak kadar önemli olan diğer husus da sistemi layıkıyla uygulamak. Çünkü ne kadar kusursuz bir sistem kurarsanız kurun, sistem ile organik bir bağ kurup onu içselleştiren kadrolarınız yoksa akıbeti müsvedde haline gelen kağıt parçalarından ibaret olacaktır. Ezcümle, her müslüman için farz olan teorik düşüncenin pratikle buluştuğu, aleme nizam verecek olan adil bir sistem inşa edebilmek dileğiyle.